13 Şubat 2009 Cuma

Aslında o da biliyordu bu aşkın imkansız olduğunu ama aşık olmuştu işte. Belki tenindeki o deniz kokusuna belki görünüşüne belki rengine...Neye olduğunu bilmiyordu ama aşık olmuştu işte.
Yoktu bir süredir ortada... Çok aradı... Daldı daldı çıktı ama bulamadı. Sonunda dayanamadı, teknesini iskeleye bağladı ve kahveye doğru ağır adımlarla yürüdü. "Engin bi çay ver hele!" diye seslendi kahvecinin yetim çırağına. Engin'in babası en yakın dostlarından biriydi. Sünger avında ölmüştü. Engin ilk çocuğuydu. bir de kızı vardı; ismi Deniz. Tam bir deniz aşığıydı ve aşkı öldürmüştü onu.
"Buyur Kaptan amca" diye bıraktı çayını ve diğer masalara yöneldi Engin, boşları toplamaya. "Kaptan yine mi bulamadın aşkını?" diye seslendi kahvenin öbür ucundan Balıkçı Hakan. Civarın en sinsi ve en üçkağıtçı balıkçısıydı Hakan. Sabah erkenden balığa çıkar, nerede balık var soyunu kurutur, sonra da gelir bütün gün kahvede pineklerdi. En büyük zevki de yaşını başını almış reislerle uğraşmak, dalga geçmekti. Bunu bilen Kaptan başını hafiften kaldırıp göz ucuyla baktı Hakan'a. Umrunda değildi ama cevap vermese Hakan susmayacaktı. Bilmezdi susmasını. Mahallenin haşarı çocuğu gibi ya kendi ağlayana kadar ya da insanları ağlatana kadar konuşur da konuşurdu. "İşine bak Hakan!Benim aşkım beni ilgilendirir. Sen git de evinde çoluğun çocuğunla uğraş." diye seslendi Kaptan. Hakan aldığı cevap karşısında biraz da bozularak homurdanmaya, yöresindekilerle kısık sesle konuşmaya, kaptanı çekiştirmeye başladı. Bir ara cevap verecek gibi oldu ama Kahveci Rıza "Hakan!" diye öyle bir gürledi ki Hakan susup oturdu. Kalındı, oturaklıydı Rıza'nın sesi. Zaten öyle bir seste öyle bir cüsseden çıkardı. Çocuklar hariç korkardı civarın insanları Rıza'dan.Çocukları çok severdi Rıza. Şimdiye kadar bir defa evlenmiş, karısını da çocuğunu da doğumda kaybetmişti Rıza. Çocuk hasretini Engin ve kardeşi Deniz'le giderirdi. Mahallenin çocukları çok severdi Rıza'yı. Sürekli marketten çikolata, gofret alır çocuklara dağıtırdı. Ama mahalleliye karşı, kahve sakinlerine karşı çok sert olurdu. Aslında sertlikte değildi. Rıza düzen, adalet adamıydı. Babası polisti ve babasından öyle görmüştü. O yüzden ne haksızlığa göz yumardı ne de düzensizliğe.
Ağır adımlarla Kaptan'ın yanına yürüdü Rıza. Her adımında tahta iskele deprem oluyormuş gibi sallanıyor ve tok bir ses çıkıyordu. Bir sandalye çekti ve yanına oturdu Kapta'nın. O kocaman ellerini omzuna koydu Kaptan'ın."A be Kaptan sen de ayrı bir çeşitsin. Hiç insan deniz yıldızına aşık olur mu" dedi. Kaptan çay bardağını avuçlamış ellerine bakan düşünceli kafasını hafiften kaldırıp Rıza'ya döndü. "Olur be Rıza! Hem de bal gibi olur. O teninin deniz kokusuna, o güzelim rengine aşık olur insan be Rıza". "Yahu Kaptan ne ilginç adamsın. Git Çatalboğazındaki denizkızına aşık ol; git Aslankaya'da şarkı söyleyen Selkie'lere aşık ol...Neden deniz yıldızı be Kaptan?". "Rıza denizin en güzel canlısıdır onlar. Kimse önemsemez ama orada dururken herşeyi izlerler onlar. Deniz kirlendiğinde gelirler diye düşünür insanlar ama onlar hep ordadır ve deniz onlarla güzeldir be Rıza...". Rıza kafasını sağa sola salladı. Baktı ki anlatamayacak derdini sustu. Kaptan'da çaydan son yudumunu aldı, Rıza'nın sırtına hafiften vurdu ve sahil boyunca yürüyerek gözden kayboldu. "Yine deniz yıldızını arıyor Kaptan. Sahile vurmamıştır inşallah!" diye söylene söylene ocağının yolunu tuttu Rıza...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder